5 Temmuz 2014 Cumartesi

YEME VE İÇMENİN ÖLÇÜSÜ NE OLMALIDIR




Araf sûresi 31 âyette  Cenâb-ı Allah rahmetiyle kullarına yemek yemenin adabını öğreterek; “Yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez”  diye buyurmuştur. Bu âyeti tasavvuf büyüklerimizden Necmedin-i Kübra Hz. şöyle açıklamıştır: Bu yolun yolcusu günde bir defa yemek yer. Normal kimseler ise: Onların sabah akşam rızıkları vardır (Meryem 62) ayetine uygun olarak günde iki defa yer. Günde üç defa yemek ise israf sınırları içerisine girer.” (Tasavvufi hayat sayfa 51 )

Niçin israftır günde üç öğün yemek?
Buna da Hz. Mevlânâ’nın beyitleriyle cevap verelim.
Divân-ı Kebir clt 2: 640 Aşırı derecede yemeyi içmeyi bırak, uyuyup rahat etmeyi azalt, ey ilâhi inciyi gübre içine düşürmüş zavallı!  Şu canı cansız bırakma! Bedenindeki canı bilmezlikten gelip hayvanlar gibi cansız yaşama! ALLAH’ın verdiği şu nûr gibi ekmeği bedeninde gübre haline sokma!”
Divân-ı Kebir clt.1.320. “Tatlı yemekler, yağlı yemekler, hoşa giderler, sofralarda hoş görünürler. Fakat onlar fazla değil bir gece senin içinde kalınca iğrenç pislik şekline dönerler.”
Efendim elbette bedenimizin günde yüz gram ekmeğe ihtiyacı varsa biz kalkar beş yüz gram ekmek yersek bu israf olur. İsraf ille de götürüp çöpe atmak değil ki! Vücudumuzun ihtiyacının dışında yediğimiz yemekler  tuvalet yoluyla bir şekilde  israf olmuyor mu?
Mes.clt.5.2475 “Varlığının yarısı misk yarısı da iğrenç pisliktir. Aklını başına al da beden içerisinde pisliğini artırma!”
Az yemenin maddi ve manevi faydaları nelerdir?
Peygamber Efendimiz: “Karnı iyice acıkmadan, tok olarak yemek içmek hem haramdır Hem de insanda çeşitli hastalıklar yapar. Yemekte aç gözlülük yapan, çok yiyen katı kalpli, hikmetten nasipsiz, Cenâb-ı  Hakk’ı  da  unutan kişi  olur” derken; Hz. Mevlânâ’da; Mes. cilt.1 305 Clt.1.2910. clt.4.3011. clt.5.2829  Rubailer clt.4.1142. beyitlerde şöyle buyurmuştur:
Mesnevi cilt.1.305 “Dünyevi duyguların sağlığı ten binasının yiyecek ve içeceklerle onarılmasına bağlıdır. Halbuki manevi duygularımızın sağlık ve sıhhati; az yemeye, az içmeye, az uyumaya dayanmaktadır.”
Mes.clt.4.3011 “Hastalık da, sağlıklı ve güçlü olmak da yediğimiz gıdalardan meydana gelir.
Mes. Clt.1.2910 “Perhiz etmek ilaçların başıdır. Kaşınmak uyuzluğu artırır. Perhiz gerçekten ilaçların başıdır. Perhiz et de canındaki, bedenindeki gücü, kuvveti, sağlık ve  sıhhati  seyret.”
Rubailer clt.4.1142. “Az yersen akıllı uyanık bir kişi  olursun. Çok yersen aptallaşır hantallaşır işten güçten olursun. Senin midene düşkün oluşun oburluğundandır. Az yersen midene düşkünlüğün azalır.”
Divân-ı Kebir  clt.3. 1124 “Gözüne perde çekilen lokmadan çok yeme, yoksa gidecek yere gidemezsin, evini kaybedersin.
Sen yaşamayı yediğin lokmalara bağlı sanırsın. Fakat çok yediğin lokma, can gözüne kıl, baş gözüne perde kesilir.”
Mes.clt.5.2829  “Eğer açlık olmasaydı mideyi tıka basa doldurmaktan, mide ekşimesinden sende yüzlerce hastalık baş gösterir.
Açlık zahmeti; hem güzellik, hem hafiflik, hem de ibâdet, amel bakımından çeşitli hastalıklardan elbette daha iyidir.
Açlık zahmeti öbür zahmetlerden çok daha temizdir, bilhassa açlıkta yüzlerce fayda, yüzlerce hüner, yüzlerce deva gizlidir.
Şunu iyi bil ki; açlık, ilâçların pâdişahıdır. Açlığı canla başla benimse onu hor hakir işe yaramaz olarak görme. Bütün hastalıklar açlıkla iyileşir. Fakat şunu da kabul etmek lazım ki; açlık denilen ilâhi rahmet herkese nasip olmaz. Herkes onu elde edemez. Bu açlık öyle ilâhi bir lütuftur ki herkes onu elde edemez. Ancak Allah’ın has kulları ondan nasiplenirler. Açlığa her ahmak dilenci lâyık olamaz. Nasılsa ot eksik değil O ahmakların önüne koy otu yesin dursun.”
Efendim açıkça görüldüğü gibi tüm dertlerin başı çok yemek, devası da az yemektir.
Tasavvufi olarak maddi mânevi sağlığın başı kabul edilen az yeme ilmi olarak da kabul görmüştür. Zaten maddeyle mâna ilmi bir bütündür örtüşmeyen bir taraf varsa mutlak bir yanlış anlaşılma var demektir.
1940 yılında “insan” adlı eseriyle Nobel Tıp Ödülü alan Dr. Alexis Carrel, oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu bildirmektedir.
İnsan anatomisini maddi mânevi en iyi bilenlerden olan büyük İslâm âlimi Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri de çok meşhur eseri Marifetnâmede bu konuya değinmiş uzun uzun az yemenin faydalarını, çok yemenin zararlarını anlatmıştır.
İzninizle Marifetnâmeden de çok kısa bir bölüm arz ederek konuyu toparlamak istiyorum.
1. Çok yemek, mideye düşkünlük, anlayışı kısırlaştırır. Mide dolgunluğu ilâhi hikmetleri gönülden siler.
2. Açlık az yemek tüm dertlerin devasıdır. Tüm ağrı ve sızıyı getiren tokluktur.
Az yemek vücuttaki hastalıkları azaltır. Çok yemek hastalıklara sebep olur.
Gece uyku ve rüya düzenini bozar.
3. Sürekli tok olmak, bir çok hastalıkları tahrik eder. İlâhi hikmetlere perde olur.
Cenâb-ı Allah bir kuluna ihsanda bulunursa; ona az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı nasip eder.
4. Az yemeyen insan fikir duruluğunu ve tefekkür zevkini bulamaz. Çok yemek insanın bedenine zarar, çok uyku ise insana keder ve huzursuzluk verir.
5. Az yiyenin kederi az, sağlığı uzun olur. Az yemekle hastalık ikisi bir arada bulunmaz. Çeşit çeşit yemeklerle nefsini besleyen kimse, sağlığını bozmak için hastalıklara davetiye çıkarıyor demektir.
6. Az yemek peygamberlerin yemeği Allah dostların makamıdır. Açlık ilim ve zeka keskinliği kazandırır. Tokluk ise cehâletin karanlığın sebebidir. Açlık her türlü hastalığı def eden çok güçlü bir silahtır. Karnını tıka basa dolduran hayvandan farksızdır.
7. Bedenin sağlığı az yemekte. Ruhun sağlığı az uyumaktadır. Aşırı yemek yiyen kişinin aklından tekrar ele geçirilmesi mümkün olmayan bir şeyler silinir gider. Tokluk çeşitli hastalığı, hastalık da keder ve elemi davet eder.
8. Bütün hastalıkların temelinde mutlak çok yemek vardır. Az yeme, açlık ise cümle hastalıkların devasıdır.
9. Çeşitli vehimlerin, kuruntu ve vesveselerin hattâ mahlûkatın azgın nefislerinin yakıcı ateşini ancak açlık söndürür. Nefsi aç olanın vesveseleri gider. Deli bile aç kalırsa akıllanır.
10. Açlık ibret tarlası, hikmet kaynağıdır.  Açlık yüksek anlayış ve derin sezişin ruhu, aşk kapısının anahtarı, irfan nurunun feneri ve hakikat yolunun rehberidir.
11. Nefs yoksul bir hastadır. Onun acil şifası açlıktır.
12. Açlığın, az yemenin gönüle kazandırmayacağı ilim yoktur. Açlık, az yeme, Allah dostlarının kılavuzu olmuştur. Kim az yemeyi başarır karnı aç olursa onun gönlü iki cihanı da geçip Mevlâ’ya ulaşır.

Az yemeyi nasıl başarabiliriz?
Çok yemenin bedenimize ve rûhumuza verdiği zararları düşünmek,
Hazırlanmış yemeklerden en önce en sevdiğimizi yemek,
Tek çeşit hafif yağlı bir yemekle yetinmek,
Yemeğe düşkün olup çok yiyen kişilerle birlikte yemek yememek,
Az yiyerek her gün belli ölçüde yemeği azaltmak.

13 Haziran 2014 Cuma

NAMAZIN SAĞLIK AÇISINDAN FAYDALARI

TEHLİKESİ OLMAYAN EN GÜZEL SPOR (NAMAZ)








Namaz, günlük hayatı planlar. Günü 5 kısma ayırır. Günlük bir program oluşturur, insanı zaman mefhumu ile yüz yüze getirir ve her günün dolu dolu yaşanmasına yol açar.

Namaz, Allâh'ı zikretme sırrının farklı derecelerdeki tecellî mekânı ve mü'minin mi'racıdır. Rûhî bakımdan binbir mânevî tecellî ve ziyâfetin makâmı olan bu ibâdete devam sayesinde, vücudumuzun da sayısız istifade ve nasibi vardır.












Göz merceklerinin kasılmadan görebildiği ve böylelikle rahatlayıp dinlendiği mesafe 1,5 metre civarındadır. Bu mesafe ise, namaz kılan kişinin secde yaptığı yere olan uzaklığıdır. Bilindiği gibi namazda secde yapılan yere bakılır ve böylelikle farkında olmadan göz mercekleri dinlendirilir. Günde 40 rekat hesabı ile bu dinlenme takrîben bir saat tutar ki, bu nimet, göz için bulunmaz bir sağlık reçetesidir.













Vücudun en zahmet çeken yerleri, eklemlerdir. Ve bütün eklemler, namaz içinde yıpranmışlıkları gidererek sağlıklarına kavuşurlar. Şunu da açıkça belirtmek gerekir ki, namaz dışında hiçbir hareket tarzı, vücuda bu ölçüde fayda sağlamaz. Ayrıca namazın bir ibâdet disiplini içinde devamlılığı, eklemlerdeki bu huzuru ömrün sonuna kadar götürür.










Kalbin çalışmasında ve hissî sistemlerle olan alâkasında, elektromanyetik eksenler, en ideal çizgilere gelir. Özellikle sağlıklı kişilerin günlük elektromanyetik tesirlerle, göğüs bölgelerinde hissettikleri huzursuzluklara, namaz kılanlarda hemen hemen hiç rastlanmamaktadır.










Namazın, psikolojimiz içinde pek çok faydası vardır:
Günde bir saat kadar da olsa, dünya telâşesinden kurtulur ve namazın penceresiyle nefes alırız. Namazlarımızı devam ettirmekle, her türlü aşırılık ve günahtan uzak kalır, ihtiras ve buna bağlı streslerden büyük ölçüde kurtuluruz.

Namaz kılanlarda tevekkül duygusu, kendiliğinden gelişir. Böylece rûh hastalıklarında önemli bir rolü olan vesveseler (evhamlar) de giderilmiş olur.


Namaz, ahlâkî hayatımızı da tanzîm eder. Şöyle ki;
Namaz kılan insanlar, Cenâb-ı Hakk'ın huzûrunda her gün onlarca defa okuduğu, "Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz." andını, şuur altında yavaş yavaş geliştirerek ahlâkî yapılarını tahlil ederler.









Namazın rûhâniyetinden mahrum bir şekilde, şeklen de olsa onu edâ etmeye çalışanlar, secdeye kapandıkları için gururlarını kırarlar. Bu ise çok hayâtî bir meseledir. Zira ahlâk açısından en tehlikeli hastalık "gurur"dur. Bütün kavgaların, nefretlerin temelinde, nefsin bu zâlim hastalığı yatar. Namazı bir ibâdet ciddiyeti içinde devam ettirenlerin gururları, secdeye her vardıklarında mânevî bir hikmetle törpülenir. Sırf bu açıdan bile namaz, ahlâka temel olan bir ibadettir.

 İnsan ayakta iken beyne giden ve beyin için iyi bir besleyici olan glikoz miktarının % 25, rükû halinde % 40, secde halinde ise % 75 oranında olduğu bilinmektedir. 

Secdeler sayesinde mü'minin gözleri, 80 defa yere eğildiklerinden daha kuvvetli kan deveranına sahip olur. Göz içi tansiyonunda artma olmaz ve ön kameradaki sıvının devamlı değişmesi temin edilmiş olur. Glokom ve buna benzer vahim göz hastalıklarına namaz kılıp secde edenlerde daha az görülmesi bu yüzdendir. Kulakların yine iyi kanlanması, frontal, etmoidal, sfenoidal ve maxiller sinüslerin ifrazatlarını daha kolay boşaltmaları hep bu günde 80 defa secde eden insanlarda daha iyi olmakta ve sinüzitlerin meydana gelmesine büyük ölçüde engel olmaktadır.







     DÜŞÜNCE HALİNDE                                                                                          SECDE HALİNDE


İnsanın termoskopik kamera ölçümlerinde, hücrelerinin düşünce, ibadet ve secde anında yaptığı eğilme gibi bazı hareketlerle yaydığı enerjiyle beyne farklı yoğunlukta kan gittiğini ve enerji boyutlarının farklılaştığını renklerle gösteren başın termoskopik görüntüsü.
İnsan beyninin beslendiği beyne olan kan akışının en fazla olduğu an secde halidir.

 Bir insanın beyni günde secdeler sayesinde 80 defa kanla yıkanırsa, o insan ne erken ve ne de geç bunamaya yakalanır. Bunun için secdeli/namazlı ihtiyarlarda hemen hiç bunama görülmemektedir. Çok yaşamadığı halde yataklara düşüp küçük ve büyük abdestlerini tutamayanlar ve çoğunlukla bunama özellikleri gösterenler, namaz kılmayanlardır.


Namaz, insanı kontrol eden titiz bir bekçidir. Îmânda ortaya çıkabilecek aşınmalar ve zaaf, namaz kılanlarda görülmez. Bu yüzden îmânın hastalıkları ve İslâmiyet'in temel yasakları olan riyâ ve yalan, karakter çizgimizde, yerini ihlas ve sadâkate bırakır. Böylelikle Efendimiz'in ifadesinde yerini alan, "Müslüman yalan söylemez." hükmü tecellî etmiş olur.

Namazın; insanın maddî veya rûhî yapısında ortaya çıkardığı tesirler, bu birkaç satırda sayamayacağımız kadar çoktur.








Fakat kesinlikle unutmamalıyız ki, buraya kadar saymış olduğumuz, maddî, bedenî ve rûhî faydalar; bizim ibadet yapış amacımız olamaz, olmamalıdır. İbâdetler, Allâh emrettiği için ve O'nun istediği şekilde yapılmalıdır. Yoksa, perhiz yapmak için oruç tutmak, vücudu dinlendirmek için abdest almak ve benzeri maksatlarla ibadetleri îfâ etmeye çalışmak, Allâh korusun, insanın âhireti açısından faydadan çok zarar meydana getirebilir.
Sabah kalkar suyun altına girersiniz adı duş olur. Niyet ettim gusül abdestine dersiniz aynı duş abdest olur.
Sabahtan akşama kadar bir şey yemezsiniz adı aç kalma olur. Niyet ettim oruç tutmaya dersiniz oruç olur, ibâdet olur.
Eğilip kalkarsınız spor olur, niyet ettim namaza dersiniz, Mirâc olur.
Cenâb-ı Allah yaptığımız işleri dış yüzüne göre değil O işteki niyete göre değerlendirir.
Hz. Mevlânâ Allah rızası için yapmadığın bir iş sadece bir hiçten ibârettirdiyor.
Biz, Allâh emrettiği için abdest alırız, onun emri sebebiyle namaz kılar ve diğer ibadetlerimizi yerine getiririz. Sonsuz merhamet sahibi olan Allâh, ibadetlerine devam eden kullarına ne gibi faydalar lütfetmişse, bu emirlerini yerine getirdikçe zaten üzerimizde tecellî edecektir.

O halde bizleri sayısız rızıklarla perverde kılan Allâh Teâlâ'ya her an hamd ve şükr hâlinde olmalıyız.

O'nun bizlere sunduğu bu nimetlerin kıymetinin idraki içerisinde, kulluk vazifemizi en güzel şekilde ifâ edebilmeyi Yüce Mevlâmız hepimize nasip etsin. Âmin!


Asri musibetlerin çok tosladığı zamani insanı (özellikle gençleri ) her türlü sıkıntılarının, streslerinin , perişanlığın , bunaltıların ilacı , en tesirli şifası bir boy abdestinden sonra (ALLAH RIZASI İÇİN ) kılacakları iki rekatlık NAMAZ olduğunu bilsinler.