26 Ocak 2014 Pazar

MAKSAT AÇ KALMAK DİYET YAPMAK DEĞİL! RİYAZET YAPMAKTIR





İlk önce aç kalmayı veya az yemeyi de doğru düzgün anlamamız lâzım. Az yemeyle veya aç kalmayla ilim, irfan, aşk, muhabbet sahibi olunsaydı diyetisyenlere gidip rejim yapanların hepsi evliyâ olurdu.
Maksat aç kalmak veya DİYET yapmak değil!  RİYÂZET yapmaktır.
Her hangi bir diyetisyenin reçetesiyle, Peygamber Efendimizin bu mübarek sözlerini birbirinden ayrı tutmak gerekir.
Diyet yapan kişi de riyâzet yapan kişi de günde bir kase çorba içer. Görünüşte ikisi de aynıdır. Fakat biri dışını, diğeri içini güzelleştirmek için günde bir kâse çorba içer. Ameller niyetlere göredir. O nedenle o bir kâse çorba birinin dışını güzelleştirirken ötekinin hem dışını hem içini güzelleştirir.
Sabah kalkar suyun altına girersiniz adı duş olur. Niyet ettim gusül abdestine dersiniz aynı duş abdest olur.
Sabahtan akşama kadar bir şey yemezsiniz adı aç kalma olur. Niyet ettim oruç tutmaya dersiniz oruç olur, ibâdet olur.
Eğilip kalkarsınız spor olur, niyet ettim namaza dersiniz, Mirâc olur.
Cenâb-ı Allah yaptığımız işleri dış yüzüne göre değil O işteki niyete göre değerlendirir.
Hz. Mevlânâ Allah rızası için yapmadığın bir iş sadece bir hiçten ibârettirdiyor.
Aç kalmayı, şükür, fikir ve zikirle birleştirdiğimizde mânevi olarak amacımıza ulaşırız. Sadece kuru kuru aç susuz kalmakla ilim, irfan, aşk, muhabbet sahibi olunmaz.  
Zikir: Malûm Hakk’ı anmak, mesela en azından lokmayı ağzımıza götürürkenBismillahirrahmanirrahim demektir.
Fikir: Yemeğimizi yerken birkaç saniye de olsa tefekkür etmektir.
Bakınız ne diyor Hz. Mevlâna: Mes. Clt.2. 3078. “Yarattığı şeylerde Allah’ın sıfatlarını görmeden, tefekkür etmeden, ekmek yiyecek olsam lokmalar boğazımda kalır yutamam o bir lokma ekmeği.
Onun yarattığı güzellikleri seyretmeden, onun gülünü gül bahçesini görmeden yediğimiz lokmalar nasıl olur da içimize siner?
Öküz ve eşek gibi onlardan başka kim Allah’a kavuşma ümidi olmadan bir an bile olsa bu ekmeği yer bu suyu içer.
Onlar hayvan gibidirler hatta hayvandan da aşağıdırlar. Pis murdar kokmuş kişilerdir. Düşünceleri körleşmiştir. Akılları bunamıştır. Ömürleri tükenmiştir. İnsan olarak hiçbir şeyleri kalmamıştır.”
Görüldüğü üzere Hz. Mevlânâ zikir, fikir ve şükürsüz ancak hayvanlar lokma yer diye buyuruyor.  Eskiler yemekte konuşmayı ayıp sayarlardı. Çoğu insan yemekte konuşmazdı ama bunu niye yaptıklarını da bilmezdi. Maksat;  gelişi güzel boş laf konuşmak yerine, yemeği tefekkür içinde yemektir.
Zaten tefekkür ile yemek yiyen insan istese de gereğinden fazla yiyip içemez. Zamanımızda tüm toplantılar bir yemek eşliğine yapılıyor. Yoğun bir muhabbet içerisinde ne yediğinizin ne kadar yediğinizin farkına bile varmıyorsunuz.

Yemekteki Şükür’e gelince;

buda kişinin ilmine,  irfanına, aşk-u muhabbetine  göre değişir. Kimisi bulup yediği için; Kimisi da aç kaldığı için şükreder.
Derler ki; Şakiki Belhi Hazretleri bir gün İbrahim Ethem Hazretlerine “şükür hakkında ne dersiniz” diye sorunca,
İbrahim Ethem Hazretleri de “Bulduğumuz zaman Allah’a şükrederiz. Bulamadığımız zaman da sabrederiz” der.
Şakiki Belhi Hazretleri ise “sizin bu yaptığınızı Horasanın köpekleri de yapıyor. Onlarda buldukları zaman yiyip, bulmadıkları zaman sabredip bekliyorlar” der.
Bu cevaba şaşıran İbrahim Ethem Hazretleri “peki siz ne yaparsınız” diye sorunca,  Hazret “bulunca elde olanı dağıtırız, bulmayınca da şükrederiz”der.
Bu da iki ayrı şükür anlayışı.
Diyet için aç kalmayla Riyazet için az kalma arasındaki farka en güzel örnek yine Bayezid-i Bestami Hazretleridir. 
Mes. Clt.3.1694  Bayezid-i Bestami hz. Namaz kılmak hususunda kendisinde bir isteksizlik hissedince boğaz derdinden, fazla yemek içmekten  kaçındı.
O çok akıllı, çok ârif veli, namaza karşı duyduğu isteksizliğin sebebini düşündü tefekkür etti bunun sebebini çok su içmekte buldu.
Madem ki çok su içmek beni namazdan alıkoyuyor, bende namaz karşı bir isteksizlik yaratıyor o halde ben de bir sene su içmeyeyim diye ahdetti ve öyle de yaptı. Onun bu iyi niyetine karşılık Allah da ona sabır ve tahammül ihsan etti.
Onun bu önemsiz olan gayreti çabası sadece Allah için, maneviyatı içindi. O yüzden de mânevi sultan oldu, ariflere kutup kesildi.
Görüldüğü üzere son beyitte “Onun bu önemsiz olan gayreti sadece Allah için, maneviyatı içindi o yüzden de mânevi sultan oldu, ariflere kutup kesildi” deniyor. Yaptığımız işin içimizde bir mânevi boyutu varsa ve bu konuda da gerçekten samimi isek, ondan mânevi olarak faydalanırız. Yoksa niyetimiz ne ise karşılığı da ona göre gelir.

Tekrar Mesnevi beyitleriyle devam ediyoruz:
Mes.clt.4.3608- clt. 3.2260.clt.2.2592.Clt.1.2871 cilt.1 .305 clt.3.43 nolu beyitler.
Mes.clt.4.3608 “Sen bu dünya’ya sadece mezardaki kurtlara yem olacak bedenini beslemek için gelmedin.”
Mes.clt. 3.2260 “Gerçek insan olmak için mal, mevki, yemek, içmek gibi şeylerin üzerine çok düşme ki, onların kölesi olmayasın!”
Mes.clt.2.2592 “Bedenini  beslemek, onun ihtiyaçlarını gidermek için bir sanat öğrendin bir işin gücün var. Peki Rûhunu beslemek için ne yaptın?
Onu beslemek için de din sanatını öğren!”
Mes.Clt.1.2871 “Senin haberin yok düşünce kanadın çamura bulaşmış ağırlaşmış. Çünkü sen çamur yiyorsun, çamur sana ekmek olmuş.
Çünkü senin yediğin ekmek ile etin aslı mayası topraktır çamurdur. Bunları az ye de çamur gibi yeryüzüne yapışıp kalma, Peygamberin gibi mirâc et!”